Sanırım ben.

18 Ekim 2013 Cuma

Şifrelerimi sıfırlamaktı benim amacım. O sırada bloggerdaki hesaplarımı da temizleyeyim dedim. Aklımdaydı hep,U.Y Cemaati'ne bir yazı yazmak. Yazıp yazmadığımı hatırlayamadım -hiç bir şeyi hatırlamadığım gibi-. Enis'in son yazısını okurken bunu ben mi yazmıştım diye düşünüp yazar kısmına baktım, sonuç değişmedi. Hala ben yazmış sayılırım. Enis'le bu kadar benziyor oluşumuzu keşfeden de beni yazmaya -blog tutmaya- teşvik eden de oydu. Ben utanıyorum, eskiden yazılarımı okurdu insanlar, beğenirlerdi. Ben de yazdıkça rahatlardım. Fazla rahatlık battı ve bugüne kadar olan bütün blog yazılarımı sildim. Her neyse. Utanıyorum. İç dünyamı, hissettiklerimi bu kadar net anlatabilmeyi sevmiyorum. Çekiniyorum çok. Ben aslında ne kaybedenlerden oldum ne de kazananlardan. Hep arada kalan, "50 alsam yeter öğrencisi" oldum. İnsanların aksine, 100'ü istemek bana riyakarlık gibi geldi hep. Hepiniz reklamcısınız. Başarı için koşan atlar gibisiniz. Birinizin bile çaycı olmakta gözü yok. Bu kadar çok şeyi istemeye utanmayan gözlerinize bakmaktan ben çekiniyorum. Korkuyorum sizden. Uzaklaşmak istiyorum. En uzağa. Bu kadar egoyu bünyenizde taşıyıp hala nasıl kendi altınızda ezilmediğinizi ben anlayamıyorum. Bazen poşet veya bavul taşırken de tıpkı yazdığım zamanlardaki gibi bir rahatlamanın geldiğini hissediyorum. Bavulu ben değil de bavul beni taşıyor gibi. Omuzlarımdaki yükü alıyor. Taşırken boşluktan başka bir şey düşünmüyorum. Kendimi bu hale ben soktum galiba. Başkaları yapamazdı, azıcık akıllı olsaydım kimseye o gücü vermezdim. Suçu birine veya birilerine atmak yerine kendime atmak hem egomu hem de beni besliyor, galiba. Burada bir yazım olsun istiyordum, benim yerime Enis yazmış.

Ben mi?

7 Ekim 2010 Perşembe


Mutsuz değilim. Yalnız da değilim aslında. İçimdeki sıkıntıları bu ikisine yorumlamak istemiyorum. Belki çok mutsuzum, belki de çok yalnızım. Bilemiyorum.
Klişedir “kaybedenlerdenim” demek. Hayatta kazandığım, ulaştığım, başardığım şeyleri göz önüne alırsam hiç bir zaman kaybedenlerden olmadığımı da görüyorum.
Bazen bir film izliyorum, sanki benim hayatımdan bir parça sunmuşlar diyorum kendi kendime. Bazen bir şarkı dinliyorum, sanki yaşadıklarımı bestelemişler diyorum. Bazen hiç tanımadığım bir kişi tarafından hiç beklemediğim bir yerde bir hikaye dinliyorum, sanki beni anlatıyorsun diyesim geliyor. Ya sonra? Sonra başka insanların da başka filmlerde, şarkılarda, hikayelerde, masallarda kendilerini bulduklarını görüyorum ve bu olayın bana özel bir durum olmadığını anlıyorum.
Sanırsam özel biri olmak istiyorum ama aynı zamanda kimseden farkım olsun da istemiyorum. Herkesin çektiği zorlukları, herkesin yaşadığı şeyleri yaşamak. Ne kimseden kendimi daha üstün görmek istiyorum, ne de daha alçak.
Biliyorum...
Ben sadece bir kişinin beni özeli olarak görmesini istiyorum aslında. Özel bir insan olmak değil, bir insanın özeli olmak benim hedefim.
Ve bugüne kadar hatırlamaktan bile nefret ettiğim tek konu bu. Bir insanın özeliyken hiç bir şey olmak. Şimdi o insan içinse başka biri özel...

Islak Islak!

28 Mart 2008 Cuma

Gukgulüüüüüüü guuuuuuluguu diye horozun teki uyandirsa beni sabahin köründe kil olurum o hayvan'a. Lakin söyle bir sicak bir yaz sabah'i kuslarin cik cik cikleri ile uyanmak kraldir.


Mevsimin verdigi sicaklik yetmiyormus gibi, kendimi cehenneme hazirlarcasina sicak su ile banyo keyf-i yapmistim. Iyi bir gün gecirmek adina hersey musayit idi. Temiz bedenime temiz elbiselerimi ve özel yaz icin aldigim ince coraplarimi giyip, tüm hazirliklarima full hiz ile devam ediyordum. Yazlik coraplarimin söylemesi ayip fiyati biraz pahaliydi lakin ayaklarim harbiden rahat ediyordu, farklilik vardi coraplarda ve ben onlari o andan itibaren sevmeye baslamistim.

Saclarima sekil vermek amaci ile banyoya gittigimide bir anda banyo yapma özürlüsü oldugumu unutup, güzel coraplarim islanmisti. Hayat'a en cok nefret ettigim seylerden biridir islak corap. Ama bu sefer kendi icimde yasadigim hüzün ve keder birazcik daha büyüktü, coraplarin herzamankinden daha rahat ve daha pahali olmasindan dolayi kaynaklaniyordu galiba. Iki offflayip pofffladiktan sonra, Akp hesabi "durmak yok yol'a devam" dercesine, saclara bir sekil verip o islak coraplarim ile isi gitmistim.

Nedense gecenlerde coraplarim ile hayatim arasinda bir baglanti aradim. Sonuc olarak ise; aslinda hayat fena halde islanmis pahali coraba benzer. Heveslenirsin, seversin, mutlu olursun. Bir süre sonra, beklenmedik bir anda birsey olur hayalkirikligi yasarsin üzülürsün aghhh cekersin offf cekersin ama sonunda yinede tüm olan biten'e katlanip yol almaya devam edersin.

DIPNOT
AKP''nin secimlerde kullandigi slogani, yazimda kullandigim icin umarim AKPli damgasi yemem. Ben herhangi bir partiyi desteklemiyorum degerli okurum, Türkiyem menfaati icin neyse O !

Hayatimiz Futbol

6 Mart 2008 Perşembe


Öncelikle bu blogu ziyaret eden tüm herkesten özür diliyorum, son zamanlarda gündelik yazamadigim icin. *reytinkkk gidiyor vallaaa.

Uzun süredir bir iliskim var ve ben inanki cok mutluyum. Seviyorum ve seviliyorum. Hersey gayet iyi illerliyor hayatimda ve hersey 3 assaga bes yukakri istedigim gibi ama yinede birsey(lerin) eksik oldugunu düsünür olmustum su son dönemde. Tabi böylelikle kontrol edilemiyen bir sinir de olustu bende. Ama neeey ? bu can sykyntysy neyin nesi acaba diye beynimde kurcaladim lakin cevap bulamadim.

Gecen gün yine süper bir aktivite ile mesguldum, youtubeda sevdigim filmlerin en baba sahnelerine bakiyordum bir kac tuaf ama yinede kral sarkilar dinliyordum derken, search bölgesine gidip FUTSAL yazdim. Bir kac video baktikdan sonra odamda delirdim, arkadaslara telefon actim "Olm husung mac yapalim lan aksama" diye bagirdim cagirdim ama ne gel gör ki kimse o aksam ""tamam oynuyalim" demedi, diyemedi. Derken ertesi gün okulda bizim kantindeki masada bizim serseri arkadaslari gördüm "Ölm bugün oynuyalim su futbolu yoksa bacaklarimi keserim vallaha billah" diye yemin ettikden sonra herkese birden bir depo gazi verdim ve ''oynuyalim lan annasini satim'' diye ant ictik hep birlikte.

Okulum Büyükbabam'a yakin oldugundan dolayi oraya dogru yol aldim, oradan öyle bulusur topumu oynarim diye düsünmüstüm. Sabah güzel olan havanin birden g.tü basi oynadi ve kar yagmaya basladi, ardigindan firtana koptu. ( Hollandanin ne havasina güveneceksin nede kadinina) Büyükbabam gile vardiktan sonra en cok korktugum sey; aksamki macin devam etmemesiydi cünkü hava harbiden kötü idi. Hatta babam bir ara telefon acip ''Oglum, eve gelme acayip firtina var orada yat'' diye beni güzelce uyardi. Delikanliyiz ya hava bize engel olamaz idi, ve futbolumuzu yinede oynadik!

Ertesi sabah, heryerim agriyordu yorgunluktan ama cok mutluydum. Aksam tekrar oynadik yine yorulduk ama mutluydum hemde cok.Eve geldim düsünüyorum ic huzurumu bozan futbolsuzlukmus. Bir zamanlar allahin hergünü oynardik, son 2 yil kenara koymustum, ayip etmisim cezasinida cektim!
Ve simdik okadar gaza geldim ki playsationu acip fifa street oynuyacam...

Beleşçilik

2 Mart 2008 Pazar

Bazen havalanıyorum, beleşe şunu yaptım, beleşe bunu yaptım diye. ne kadar iyi bu beleşçilik peki? hayatım beleşe dönmüş farkında değilim. Tribüne gidiyorum, çifte turnike felan derken hoop beleşe içerdeyiz. İş görüşmelerine gidiyoruz, genellikle işim barlarla, diskoteklerle, lokantalarla olduğu için yiyip içtiğim herşeye oranın patronu eyvallah diyor, hooop bir beleşe karın doyurma seansını daha kapatıyoruz.
hadi bunlar doğal şeyler, yapılması gerekilen şeyler. fakat kendi piçliğin yüzünden beleşe getiriyorsan herşeyi?
Misal geçenlerde gece kulübüne gittik, çarşamba akşamları üniversite öğrencilerine sadece giriş varmış. Biz lise mezunu bile değiliz, nasıl gireceğiz? ulan stada her türlü maddeyi sokabilen bir insan o çişli gece kulübüne mi giremeyecek? önümüzde 4 eleman, hiç biri üniye gitmiyor heralde ki tartışıyolar kapı görevlisiyle, biz napıyoruz önlerine geçip kabadayılar gibi yürüyüp görevlilere çaktırmadan girmeye çalışıyoruz.

-şşş sen ünililer için bugün sadece siz giremezsiniz
-ben üni öğrencisiyim
-kimliğini göreyim
-tamam

-oldu girebilirsin
-eyvallah

peki ben üni öğrencisi değilsem hangi kimliği gösterdim? tabiki ehliyetimi, kapı görevlisi tanıdık olduğundan bişey demedi, sırada bekleyenlere ayıp olmasın diye şekil yaptık orda.
girişi 3 euro'dan 0 euro'ya düşürdük, içerde içtiğim 4 bira 2 vodka vişne 2 viski kola'yı da arkadaşların hesabına kapattım.
Hayatımız beleş.

ee ne demişler?
nerde beleş, oraaa yerleşşşş

Hayellerim bittigi yerde gercekler baslar


Aksam yemegi, banyo sefasi, pyjamayi giyip cay icerek dergi okumak. Evet iste olay budur diye düsünürken saat'e bir bakis attim, atmaz olaydim. Hayal kirikligina ugramistim, saat 13:27'yi göstertiyordu. Kendime cizdigim programi uyguluyabilmek icin daha hemen hemen 6 saat vardi, ve zaman cok yavas illerliyordu. Son günlerde cok yorulmus bir Ersel vardi, aha beyleee bir aksama ihtiyaci var oldugumu bilmekteydim. Cehennem izdirabi bir sekil ile atlati vermistim onca saat'i ve sonunda basliyordu, keyifli ve dinlendirici aksam...

Yemek yendi afiyetle *ellerine saglik anney sigara aliskanligim olsaydi yemek sonrasi sigara yakardim olmadigindan dolayi cay iceyim dedim. Agir bir sekilde yudumlarken cayimi televiziyonda bir dizifilm bakiverdim, az bucuk da güldüm. Apar topar banyoya attim kendimi, sicak su ile temas haline tam geleceken telefon caldi "telefonun banyoda isi neeey" diye aklinizdan geciyordur, haklisiniz ben siz olsam benimde gecerdi. Arayan, arkadasim Panda *panda ayisi kadar nadir bulunan bir arkadas!

Panda: Karnim acikti Ersel
Ben: Nezaman doymustu en son? weheheh
Panda: sansür sansür, hadi gel yemege gidelim.
Ben: Cok isterdim ama bu aksam gelmesem? dinlenmeye ihtiyacim var bee
Panda: 30 dakika sonra sendeyim hazirlan
Ben: Tamam, hadi görüsürüz

Diye bir telefon görüsmesi gecti, ve kendimden tiskindim. ''Allahtan kiz degilmisim'' diyede gecirdim icimden, bu kadar cabuk ikna edilebildigim icin. 4 arkadas yolla koyulduk sanki Zaandam ve Amsterdamda yemek bitmis gibi Utrecht yollunda koyulduk 45 km yol cektik, karnimizi doyurduk geri döndük. Geri dönüste Sezen Aksu caliyordu arabada. "ulan odamada bir mum yaksam, karanlik icinde tek isigim o mum olsa sonra Sezen abla dinlesem sabah'a kadar cok kral olur be" diye düsünürken. Eve vardim, bu sacma yaziyi yazmaya karar verdim ve simdik yatacam. Ne mum var ne Sezen abla, UYKU VAR! ve sizlere sacma bir yazi.

Allah rahatlik versin

Saçmalığın kavramı

26 Şubat 2008 Salı

Malum, saçmalıkla, saçmasapanlıkla Anne-kız, Baba-oğul, Dede-torun gibiyiz. bir nevi göbek bağımız var. ya durumdan vazife çıkarıp önüne gelen herkese saçmalayacaksın, veya adam olacaksın. adamlar saçmalamaz mı yani? veya saçmalamak nedir? nerde saçmalanır? neden saçmalanır?

Yolda yürürken, otobüste otururken, eğer yanında vakit giderici bir alet, bir mp3 veya psp gibi bir şey yoksa düşüncelerle saçmalarsın. benim yolum uzun olduğu zamanlar çok saçmalarım, haddimi aşarım bazen. durduk yere kendi kendime gülmeye, hatta kahkaha atmaya başlarım. milletin dikkatini çeker, ama umursamam çünkü ben saçmalıyorum arkadaşım.
peki bizi saçmalamaya zorlayan nedenler ne?
Televizyonu açıp "Çağla şikelin 'Tostumu yedim seni bekliyorum' mesajında bahsettiği tost'u araştırdık bulduk, işte o makina bu makina" diyen insanları mı izlemek beni saçmalamaktan alı koyacak?

hadi canım ordan.
Ütü kazağımı yaktı, tükürerek söndürmeye çalıştım.

Milyonlarca kelime var..

22 Şubat 2008 Cuma

Ya düsünüyorumda insanlar artik hergün biraz daha basitlesiyor, bunu inkar edemeyiz. Bu basitlesmenin bir çok örnegi vardir farz-i misal;
*Fast-food; insanlar artik zaman kaybetmek istemedigi için, hamburger gibi sacma sapan "fabrika prodüksiyon" yemeklerle karnini doyurmakta. Tabi bu durum en çok'da kadinlarimizin yararina, ehh artik "ayyy bugün ne yemek yapsam" diye düsünmeye lüzüm kalmadi.

"Cok asik olup, cok mektup yazdik be Erselim" demisti günün birinde babam yasinda bir adam. "vaayy annasini, eskiden demek mektuplasiniyordu" diye düsünürken "eskiden telefon mu vardi? kisa mesaj atalim, internet mi vardi çet yapalim?" demisti. "Noluyor lan adam aklimi okuyor sanki'' diye gecirirken aklimdan, baska birseyler düsünmeye basladim malum adam akil okuyor, ve bu durum beni korkutuyordu...simdik adama icimden küfür ederken dayak yemiyeyim diye, tirsmistim.

Artik millet kisa mesaj cekiyor sevgilisine, 'Seni Seviyorum' yaziyor ve yolluyor, hatta kisa mesaj'i dahada kisalastirip 'Seni Svyrm' yaziyor. Birde böyle basitlestik! Zaten sahsen seviyorum kelimesini hiçte sevmiyorum, yerli yersiz herkes kullanarak kelimenin manevi degerini yok oldu. Bu yüzden sevdigim kiz'a farkli sekilde ifade etmeye calisiyorum ona karsi besledigim hisleri. Nede olsa bir çok kelime var ifade edebilecek.


Haute couture moda tasarımcısı Rabia Yalçın (40), New York Moda Haftası’nda
Darfur yararına düzenlenen bir defileye bir elbisesiyle katıldı. Bu bir elbise
bile onun dünya basınının ilgisini çekmesine yetti. Çünkü kendisi türbanlıydı
ama elbisesi çok, ama çok seksiydi.

Çok seksiydi ne bicim kelime secimidir ya? neden böyle basitlesiyoruz?
Öfff gece gece buna neden takildigimi da pek anlamiyorum, bu haber'i nerden buldum ve neden okudugumu'da bilmedigim gibi.
Karnim aç, söyle güzel bir hamburger iyi gider asil..

Haber'e link: http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/5962568_p.asp

Oğuz Aral ile alıp veremedikleri nedir bu insanların?

19 Şubat 2008 Salı



Cihangir Parkı’nda geçen yıl Şubat ayında ateşe verilen ünlü karikatürist Oğuz Aral’ın heykeli bu kez kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce balyozla yıkıldı.
2004’te vefat eden Oğuz Aral’ın polyesterden yapılma heykelini ateşe veren, daha sonra Taksim İlkyardım ve Araştırma Hastanesi’nin kapısına molotof kokteyli atan Özgür Ayaydın, İstiklal Caddesi’nde bir mağazayı ateşe vermek isterken yakalanmıştı. Ayaydın, polis merkezine götürülürken "Özgürlük için yaptım" diye bağırmıştı. Usta karikatüristin öğrencileri tarafından tekrar tamir edilen heykel bu kez önceki gece parçalanarak yıkıldı. Heykeli yıkmakla yetinmeyen saldırganlar heykelin başını, kollarını ve sağ ayağını da parçaladı. Heykelin yıkıldığını pazar sabahı parkta kar topu oynayan çocuklar farketti. İhbar üzerine parka gelen polis heykelden parmak izleri aldı.

Hürriyet

Yumurta deligin agzina gelince...

18 Şubat 2008 Pazartesi


Okul sezonun ilk günündeyiz...
"Haydaaaa sabah sporlari basladi tekrar" diye düsünürken otobüs'e yetismeye calisiyordum, kosarken baktim otobüs geliyor bir depar attip yetisdim.Yine her yil oldugu gibi cok iddaaliyim "Yok abi bu böyle olmaz" "Bu sene son, okul'u bitirecem" "Veni-Vidi-Vici deviri bitti artik okuyacam" gibi türlü seyler söylüyorum kendi kendime, ve depo'yu gaz ile fulluyorum okul yolunda.

Ilk gün önümüzdeki yil, su tarihde bu sinavi yapacaksiniz, zort günü pirt ödevini bitireceksiniz, gibi türlü seyler söyleniyor. Yani adamlar düsünüyor tasiniyor calisiyor ve bizler icin tüm senenin programini hazirliyor. Hersey'i önceden bildigimiz icin, ona göre önlemimiz alacagimizi düsünürler ve böylelikle stress yasamiyacagimizi panik atak olmuyacagimizi zanediyorlar. Teori olarak güzel, ama uygulamasini bir türlü yapamadim.

Benim ögrenci hayatim tipki bir kedi misal-i. Hani söyle sahilde kral manzarali ve en az karsinizdaki hatun kadar lezzetli bir balik ekmek yersiniz ya, sonra kendinin biri gelir ve sana bir bakis atar: "Yaaa abiii vallaaa acim ya bir parçada baaa verre helle". Sende kis kis dersin ayaklarini kullanarak kovmaya calisirsin. Bir süre sonra isyan edersin:"Ulaan angut kedi, malmisin her seferinde ayni b.k! sabah aklina gelmiyormu aksam'a dogru karninin acikacagini! ona göre neden kus,fare artik ne varsa avlamasinda böyle hazir'a konmak istersin!". Ne kadar isyan edersen et, o yine sana mal mal bakar sonunda sende pes ederek verirsin bir parça.

Iste bende öyleyim, ilk günden itibaren biliyorum neyin hangi tarihinde oldugunu ama son gün, sag solla sorup duruyorum ya sende su ödev varmi bunu yaparmisin benim icin, tipki dilenci gibi. Kusura bakmayin dostlar, beni böyle kabul edin..ama ben o kedi kadar nankör degilim ahhh iyiliginizi unutmam! mutlak günün birinde karsiligini alirsiniz.

dipnot: "Ulaan angut kedi," yazmisim yazimda, angut = hayvan kedi = hayvan yani kisacasi hayvanoglu hayvan

Ince işler kalınlaşmış

17 Şubat 2008 Pazar


Sizlere bir zaman makinesi yaptim, ve sizi 10 sene evvel'e götürüyorum bu kiyagimi unutmayin!

Ayakkabi'lar parliyor,elbiseler janjanli,saçlarda bol jöle. Aramizda ki mesafe 50 metre olmasina ragmen kokusu geliyordu, ''bir insan evladi bu kadar parfüm neden sykar yahu?'' diye gecirmistim içimden. Bana dogru yaklasiyordu, yaklasan semt'in agabeylerindendi. "Hayirdir abi? süslenmisin,bolda parfüm sykmysyn kokusu 8. kattaki odam'a kadar geldi vallaa" diye muhabbet baslamistim. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle yanagimi sykyp, "ince işler bunlar Erselimm,gün gelir anlarsin" demisti.

Ben tabi birsey anlamadan, "neyse abii, ben top kosturacam haaadii görüsürük" diyerek park'a kosmustum.10 sene geçti aradan, ve birden kendimi takim eblise içinde buldum, tabiki giyinecem en kral elbiselerimi, semt'in agabeyi evleniyordu. Ve evleniyorlar, semtte ne kadar delikanli agabey varsa, bundan böyle hepsi birer light erkek olma adayi.

Ince işler kalinlasmis yahu.


Dalmisim hayallere..


Dikkat Uyari: bu yazdigimi okurken, sicak bir yaz günü hayal etmek zorundasiniz!

'Çimlere basinmayiniz, aksi takdire park bekcisi size basabilir!' diye terbiyesizce yazilmis yazi'ya hic aldanmiyarak, söyle güzelcene yayildim çim'e.Nostalji bir sekilde ama; sag ellim, sol ellim ile birlestirip kafamin arka kisminida bu birlesmis el-birligine dayadim, daha sonra sag bacagimi sol bacagimin üstünde koydum agizimda da bir ot var.
Gökyüzüne bakar oldum, bir uçak uçuyordu ve düstüm hayallere...

"Ulan su uçan araçda ben olsam, sevgilim ile beraber. Deniz, ilk 5 metresi beyaz olan bir kumsal, aksamlari hayvan boyut'a bir günes batim'i, sevdigim kadin ve ben. Bu bes seyden baska birsey olmayan bir ada'ya gitsem. Yada bosver uçagi, sevdigim kadin ile beraber kus olsak, kendimiz uçsak öfff be heheh cok kral beee hehhe " diye dalip gitmisken tam, firça biyikli bir park bekcisi bagira bagira üzerime geliyordu. Hayallerimin icin'e s.cmisti!

Hayda bre

15 Şubat 2008 Cuma


"Noluyor lan isilaniyormuyum?" diyip sabah uyandim. Ne yazik ki G.O.R.A'daki gibi isinlanmiyormusumda günes isigi vuruyormus yüzüme.

Kalkip söyle pencereden disariya baktim, "hava cok kral, cikip disarida söyle artist artist bir tur atayim" diye bir düsünce gecti aklimdan.

15 dakika sonra kapi önüne ciktigimda, Müslüm babanin coca cola'daki cikartigi; "brrrrrrrrrrrrrrr" ses cikiverdi agizimdan. Bulutsuz ve günesli havaya kanmisim. Üsüdüm tekrar eve girdim, cayimi demledim ictim. Cay icerkende kararimi verdim: Dis taraftan güzel gözüksede bazen, gercegini gördügünde cok soguk oluyormus!

Blog'umdaki ilk mesajimi atiyorum. Bu blogda böyle "havadan" sudan konular üzerine yazi yazmayi planliyorum.
Haydi bakalim; vatan'a millet'e hayirli olsun.


Dipnot: daha Türkce klavye yok ellimde, o yüzden aha beyle idare edeceksiniz.

Uzaktaki Yakınlar

14 Şubat 2008 Perşembe

Haydi bismillah...

Posts Recentes

Comentários Recentes

Marcadores

Como Instalar o Template

Política de Privacidade